28 Şubat Sivil Savunma Günü
20 Şubat 2018


Sivil Savunma: Düşman saldırılarına karşı halkın can ve mal kaybının en az seviyeye indirilmesi, hayati önem taşıyan her türlü resmi ve özel tesis ve kuruluşların korunması ve faaliyetlerinin devamını sağlayacak iyileştirmenin yapılması, savunma gayretlerinin halk tarafından en yüksek seviyede desteklenmesi ve halkın moralini yüksek tutmak için alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve faaliyetleri ihtiva eder.

Sivil Savunma bu görevleri idari personelin yanı sıra Mahalli Kuvvetler dediğimiz ve vatandaşlar arasından seçilen yükümlülerle yürütür. Askerlikle ilgili olmayan ve kendisine Milli Savunma ile alakalı diğer kanunlarla her hangi bir vazife ve mükellefiyet tahmil edilmemiş olan 15 yaşını bitirmiş ve 65 yaşını bitirmemiş kadın ve erkek bütün yurttaşlar sivil savunma hizmet teşkilatında kendilerine verilecek görevleri yapmakla mükelleftirler. Meslek ve kabiliyetleri, yaş ve sağlık durumlarına göre Sivil Savunmanın çeşitli servislerine ayrılan yükümlüler her yıl yapılan eğitim ve tatbikatlarla göreve hazır hale getirilirler.

Bu yükümlüler seferberlik ve savaş halinde veya bir afet vukuunda Sivil Savunma Servislerinde görev yapıp, can ve mal kurtarmak suretiyle kendisine, ailesine ve halka hizmette bulunurlar.

Her ailenin ve ferdin kendi hayatını korumak için gereken tertip ve malzemeyi kendi imkanları ile sağlaması, bir felaket halinde nasıl hareket edebileceğini bilmesi, can ve malını koruması için bir takım bilgi ve becerileri kazanması gereklidir. Bunlar; İkaz/Alarm İşaretlerini öğrenmek, sığınma yerlerini hazırlamak, gizleme ve karartmanın nasıl yapılacağını öğrenmek, yangınlara karşı önlemler konusunda bilgi sahibi olmak ve ilkyardım kurallarını bilmektir.

Yurt savunmasında Resmi Makamlar her türlü tedbirleri alacaktır. Ama bu yeterli değildir. Düşman saldırılarında esas ve önemli hedef halk olduğu için, en büyük zarar ve ziyanı halk göreceğine göre bu zarar ve ziyanı en aza indirmek de halka düşen bir görev ve sorumluluktur.

İlim ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak uçaklar, güdümlü mermiler, tahrip ve yangın bombaları ile Kimyasal, Biyolojik, Radyasyon ve Nükleer silahların kudret ve kabiliyetleri de gün geçtikçe artmaktadır. Bunun neticesinde savaşın mahiyeti tamamen değişmiş artık savaş için belli bir cephe ve sınır kalmamış, bütün yurt taarruz alanı içine girmiştir. Bir savaş tehlikesi ile karşılaşıldığı taktirde bu silahlarla memleket içlerinin, özellikle nüfus, sanayi, ticaret ve ulaştırma bakımından önemli yerlerinin en tahripkar bir şekilde düşman taarruzuna uğraması kaçınılmazdır.

Norveç İlimler Akademisinin yaptığı bir araştırmaya göre insanlar MÖ-3600 yılından bu yana 14.361 defa savaşmışlar ve bu savaşlar neticesinde 3 milyar 640 milyon insan hayatını kaybetmiştir.Bu savaşlardaki maddi zarar ise dünyayı ekvator üzerinde çevreleyecek 10 metre yüksekliğinde 156 metre genişliğinde altın madeninden yapılmış bir duvarın maddi değerine eşittir.

Dünya savaşlarına da bir göz atacak olursak, silah, araç ve sistemlerinin pek gelişmediği, 1914-1918 yılları arasında 4 yıl süren Birinci Dünya Savaşında 9,5 milyon insan ölmüş olup, bunun %95’i asker, %5’i sivildir. 1939-1945 yılları arasında 5 yıl 8 ay süren ve silah sistemlerinin biraz daha geliştiği 2.Dünya Savaşında 52 milyon insan ölmüş olup, bunun %52’si asker, %48’i ise sivildir. 2 yıl süren Kore Savaşında ise 9 milyon insan ölmüş olup, bunların %16’sı asker, %84’ü sivildir. Yakın tarihimizde vuku bulan İran-Irak savaşı, Bosna-Hersek’ teki savaş ve halen Suriye’de devam eden savaşta sivillerin doğrudan hedef alındığını görmekteyiz.

Diğer yandan Aya gidilip, gelindiği, sesten daha hızlı uçakların yapıldığı, savaşların canlı yayınla televizyonlardan verildiği, bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişerek pek çok şeyin sırrının çözüldüğü günümüzde maalesef afetlerin önceden haber alınması konusunda aciz kalınmakta; depremler, seller, çığlar can almaya, derin acılar ve büyük sıkıntılar bırakmaya devam etmektedir.

Her şey olağan bir şekilde devam ederken, afetle birlikte birden her şey yok olur. Normal hayat ansızın kesilir. Normal zamanlarda bize çok basit, olağan gelen durumlar ve ihtiyaçlar o ansızın gelen yok oluştan sonra öylesine önem kazanırlar ki bunu ancak felaketi yaşayanlar bilir. Bir lokma ekmeğin, bir bardak sıcak çayın, bir mumun, bir kazma-küreğin  ve bir çadırın ne büyük bir ihtiyaç, ne büyük bir nimet olduğu işte o zaman ortaya çıkar.

İç içe yaşamaya mecbur olduğumuz savaş ve afetlerin etkilerinden en az zararla kurtulmak hazırlıklı ve örgütlü olmaktan geçer.

Savaş ve afetlerde ölüm vardır, sakat kalmak vardır, korku ve panik vardır, aç ve açıkta kalmak vardır, sevdiklerini yitirmek vardır, salgın hastalık vardır. Elektrik, su ve kanalizasyon sistemlerinin tahribi nedeniyle günlük hayatta büyük sıkıntı vardır. İnsanların Sivil Savunma konusunda bilgili olmaları sayesinde tüm bu etkilerden en az zararla kurtulması mümkündür. Çünkü; Sivil Savunma bilgileri içinde İlkyardım vardır, kurtarma usulleri vardır, yangın önleme ve söndürme usulleri vardır, sosyal yardım vardır, klasik, kimyasal,biyolojik, radyasyon ve nükleer silahlardan korunma yöntemleri vardır. Bu nedenle savaş ve afet olmadığı zamanlarda Sivil Savunma konularında bilgi edinip, hazırlıklı olmak afet etkilerine karşı en büyük sigortadır.

Sivil Savunma bu saydığımız kendi faaliyetlerinin yanı sıra Yurt Savunmasının bütününü tanımlayan topyekün savunma kavramı içerisinde özel konularla kendisine verilen Seferberlik ve Savaş Hali Hazırlıkları ile ilgili bazı görevleri de yürütür.

Sivil Savunma kendisinden bekleneni verme yolundaki çalışmalarını her gün artan bir gayretle sürdürmektedir.

Savaşsız ve Afetsiz bir dünya dileğiyle.

 

                                                                       

                                                          Nazif AKGÜN - Yusuf YAMAN - Hasan YAVAŞ                                                                     
 Sivil Savunma Uzmanları